Dört At Heykelinin Venedik’e Yolculuğu

0
52

Kaynaklara göre, İstanbul’un Hipodrom’unda sergilenen ünlü dört at heykeli (Quadriga), Latinler’in 1204’teki işgali sonrası Venedik’e götürülmüştür. Venedik’e ulaştıktan sonra heykeller, ilk olarak Arsenal’de (tersane) sergilenmiştir. Ancak güvenlik endişeleri nedeniyle daha sonra San Marco Bazilikası’nın cephesine yerleştirilmelerine karar verilmiştir. Böylece San Marco’nun ön cephesi, sadece bir dini yapının girişi değil, aynı zamanda Latinler’in İstanbul’u fethettiğini gösteren bir zafer anıtı haline gelmiştir.

Bu dört at heykeli, Roma İmparatorluğu’nun ve Bizans’ın gücünü simgeleyen önemli birer imparatorluk sembolüdür. Heykellerin Latin işgali sırasında yalnızca Bizans’tan değil, Fransız kökenli Latin İmparatorluğu’nun diğer ortaklarından da adeta “kaçırıldığı” düşünülmektedir. Venedikliler, bu eserleri ele geçirerek kendi zaferlerini simgesel olarak da pekiştirmiştir Venedikliler ve Doğu ile Kurdukları Ticari İlişkiler.

Napolyon’un Yağması ve Heykellerin Dönüşü

1797 yılında Napolyon’un Venedik’i işgal etmesiyle cumhuriyet sona erdiğinde, onun da bu sembol eserlerle ilgilendiği görülür. Dört at heykeli, bu kez Paris’e taşınmıştır. Heykeller, Fransa’da sergilense de Venedikliler bu eserlerin geri alınması için çaba göstermiştir. Sonuç olarak 1815 yılında Viyana Kongresi sonrası heykeller yeniden Venedik’e getirilmiş ve ait oldukları yere, San Marco Bazilikası’nın cephesine yerleştirilmiştir.

Polyeuktos Kilisesi’nden Venedik’e Pilastri Acritani

Latin işgali sırasında yalnızca dört at heykeli değil, başka değerli Bizans eserleri de Venedik’e götürülmüştür. Bunlardan biri de Polyeuktos Kilisesi’ne (6. yüzyıl) ait olan ve bugün “Pilastri Acritani” olarak bilinen iki büyük, kare kesitli süslü sütundur. Bu sütunlar, bugün San Marco Meydanı’ndaki Piazzetta’da sergilenmektedir Sofia Sightseeing.

Pilastri Acritani sütunları, kilisenin güney cephesine yerleştirilmiş ve denizden gelen ziyaretçileri karşılayan sembolik bir “tören kapısı” gibi konumlandırılmıştır. Bu eserler, San Marco Kilisesi’nin güney kapısı ile Doge Sarayı’nın Ferman Kapısı’nı (Porta della Carta) birbirine bağlayan mimari ve sembolik bir bütünlük oluşturur. Aynı hat üzerinde yer alan Tetrarklar Heykeli ile birlikte bu eserler, Venedik’in Bizans mirası üzerinde kurduğu kültürel iddiayı açıkça yansıtır.

Sistemli Bir Yağmanın İzleri

Venediklilerin bu eserleri sadece tesadüfen değil, büyük bir organizasyon dâhilinde ve bilinçli olarak taşımış oldukları anlaşılmaktadır. Latin işgali sırasında, Venedik’in kolonileri Mese Caddesi’ne kadar uzanmış, bu da onlara önemli yapılarla doğrudan temas kurma imkânı tanımıştır. O dönemde Venediklilerin, Bizans’ın en önemli yapılardan biri olan Pantokrator Manastırı’nı üs olarak kullanmış olmaları muhtemeldir.

1082 yılında Bizans tarafından kendilerine verilen ilk Venedik mahallesi, Latin işgali sırasında da önemini korumuştur. Ancak 1261’de Latinlerin şehirden çıkarılması ve Bizans’ın yeniden yönetimi ele almasının ardından, Venediklilere karşı güvensizlik uzun yıllar sürmüştür. Bu nedenle Bizans yönetimi, Venediklileri sur içindeki mahallelerine ancak 1268 yılında, yani 60 yıl sonra yeniden kabul etmiştir. Ancak bu kez, daha dar bir yerleşim alanı verilmiştir.

Zaferin Sanatla Gösterilmesi

Latin işgali döneminde Bizans’tan taşınan sanat eserleri, Venedik için sadece estetik veya dini değer taşımamıştır. Aynı zamanda bu eserler, bir zaferin, bir üstünlük duygusunun ve kültürel bir sahiplenmenin sembolleri olmuştur. San Marco Meydanı’nda sergilenen her parça, Venedik’in bir zamanlar bağlı olduğu Bizans’tan kopuşunu ve onun mirasını sahiplenme çabasını yansıtır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz